Kahramanmaraş Ayvayı Yedi! Kahramanmaraş Ayvayı Yedi!

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın “Ermeni Sorunu ve Harbord Raporu” ile ilgili makale yayımlandı.

Bakan Akar, “Belki Ermenistan’ın liderleri Türkiye’nin Ermenistan’a gönderdiği mesajlara kulak verip barışa yatırım yapmayı seçerlerse, siyasi ve ekonomik getiriler tüm bölge için üst seviyede olacaktır” dedi.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın “Ermeni Sorunu ve Harbord Raporu” ile ilgili makalesi RealClearDefence’da yayımlandı. Bakan Akar, makalesinde, “Harbord’ın Ermenistan’a Yönelik Askerî Misyonu” başlıklı doktora tezimi hazırlarken bu konuyu araştırmak için hatırı sayılır zaman harcayan birisi olarak 1915 olayları benim için özel bir anlam taşıyor. General James Guthrie Harbord, 1919’da Ortadoğu’ya yelken açtığında Amerika’nın en önde gelen askerî kahramanlarından biriydi. Günümüzde çok tanınmayan Harbord, Filipinler’den Meksika Devrimi’ne ve I. Dünya Savaşı’na kadar Amerika’nın yüzyıl boyunca dâhil olduğu tüm çatışmalarda önde gelen komutanlardan biri olarak önemli rol oynadı. Günümüzde askerî başarıları çok az bilinmesine rağmen, Amerika’nın Orta Doğu ve Türkiye ile modern diplomatik ilişkilerinin oluşmasında aktif bir şekilde görev aldı” ifadelerine yer verdi. “MESAJLARA KULAK VERİP BARIŞA YATIRIM YAPMAYI SEÇERLERSE, SİYASİ VE EKONOMİK GETİRİLER TÜM BÖLGE İÇİN ÜST SEVİYEDE OLACAKTIR” Ermeni Sorunu ve Harbord Raporunu geniş bir biçimde değerlendiren Bakan Akar, makalesinde ayrıca şunları kaydetti: “Harbord’ın Orta Doğu misyonu, Atlantik’in her iki yakasında da beklenmedik bir etki oluşturmuş olsaydı uzun vadeli olacaktı. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından bazı grupların ve Ermeni lobisinin baskısı altında ABD Başkanı Woodrow Wilson, Türkiye’ye Harbord başkanlığında bir araştırma heyeti gönderdi. Kendisine, alanlarında uzman 2 general, 13 subay ve sivil memurlardan oluşan toplamda 50’den fazla memur eşlik etti. Harbord’ın görevi her şeyden önce araştırma yapmaktı ve tam olarak da bunu gerçekleştirdi. Bölgede 58 gün boyunca yapılan kapsamlı gözlem ve araştırmaların ardından, Harbord’ın askerî araştırma heyeti uzun bir rapor hazırladı. 1603 sayfadan oluşan ve propaganda ile sis perdesini aralamayı başaran rapor, Osmanlı İmparatorluğu ile Ermeni tebaasının savaş zamanındaki ilişkilerine yaklaşımında entelektüel dürüstlüğün yanı sıra nesnelliği de ortaya koydu. I. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından yüzyılı aşkın bir süreyi kapsayan bu konu hâlâ tartışılıyor. Birinci Dünya Savaşı’nın silahları aktif değil ancak bu çatışmanın siyasi yankıları bölgede varlığını hâlen hissettiriyor. O dönemde ABD’deki Ermeni yanlısı lobiler ve Türkiye’deki bazı gruplar Harbord’ın bu misyonuna karşı çıktılar. ‘Resmî bir kışkırtma olmaksızın eylemler gerçekleştirilmediğinde, kendi hâllerine bırakılan Türk ve Ermenilerin şimdiye kadar birlikte barış içinde yaşayabildiklerini gösterecek çok şey var.’ Harbord, ‘beş yüzyıl boyunca aynı toprakta yan yana yaşamaları, karşılıklı dayanışma ve karşılıklı ilişkilerini açık bir şekilde gösteriyor’ diye yazdı. Burada bahsedilen ‘resmî kışkırtma’, bölgedeki ilişkilere, zamanın büyük güçlerinin karışmasıdır. Elbette raporda, Osmanlı Ermenilerinin bugüne kadar Türkiye’nin hiçbir yerinde çoğunlukta olmadığı gerçeği gibi başka bulgular da bulunmaktadır. Ayrıca rapor ve ekleri, Ermenilerin, imparatorluğun diğer tebaalarına karşı işledikleri zulmü tespit etmemize de yardımcı oluyor. Her şeyden önce General Harbord, Amerika’nın gelecekte böyle bir ‘resmî kışkırtmada’ rol oynamayacağından emin olmak istiyordu ve General Harbord’ın raporu, bozguna uğramış Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir ABD mandası, hatta bir sömürge oluşturma fikrine son vermeye yardımcı oldu. Bu bakış açısı diğer imparatorlukların parçalanmasında olduğu gibi; Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde hem sınırları içinde hem de komşu coğrafyalarda meydana gelen büyük insani krizleri göz ardı etmek değildir. Nitekim tehcirin yaşandığı Birinci Dünya Savaşı’nın zorlu şartlarında Osmanlı Ermenileri yaşamını yitirdi. Diğer Osmanlı vatandaşları da salgın hastalıklar ve göçlerin yanı sıra devlet otoritesinin zayıflaması sonucu artan çeteler ve silahlı grupların öncülük ettiği isyan eylemleri nedeniyle hayatını kaybetti. Düşmanlık ateşini körüklemek benim arzum değildir. Nitekim günümüz dünyasında tarihten düşmanlık çıkarmak ve yeni karşıtlıklar oluşturmak, ortak bir gelecek inşa etmek için ne kabul edilebilirdir ne de faydalıdır. General Harbord’ın raporunun Ermeniler, Türkler ve aslında tüm bölge halkları için daha barışçıl bir gelecek öngördüğünü söylemek yeterli olur. Ayrıca tarihsel kayıtlara yönelik gerçeklere dayalı bir yaklaşımı benimseyenler, Harbord’ın raporunu Washington D.C.’deki ABD Ulusal Arşivler ve Kayıtlar Ajansında (NARA) bulabilirler. Raporun kopyaları o dönemde Beyaz Saray ve Senato’ya gönderilmiştir. Bu akademik kilitlenmişlik siyasi çözümsüzlüğün de fitilini ateşlemektedir. Dönemin Başbakanı Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2005 yılında Ermenistan Cumhurbaşkanı’na bir mektup göndererek tarihçiler ve bilim adamlarından oluşan ortak bir komisyon kurulmasını önerdi. Öngörülen komisyon, araştırmasını Türkçe ve Ermenice olarak ve ilgili tüm üçüncü ülke arşivlerinde yürüterek bulgularını uluslararası toplumla da paylaşacaktı. Bu konuyu akademik anlamda bizzat araştırmış biri olarak, bu teklifin hâlâ geçerli olduğunu söylemekten memnuniyet duyuyorum, ancak Türkiye’nin bu teklife henüz bir yanıt alamadığını veya Ermenistan’ın kendi arşivlerini açmadığını görmek beni üzüyor. Ermenistan ile Azerbaycan arasında geçen yıl açıklanan ateşkes, yeni bir sayfa açılabilmesi için önemli bir fırsat sunuyor. Ayrıca Türkiye, Şubat 2020’de Ermenistan’daki darbe girişimini reddeden ve kınayan ilk ülkelerden biriydi. Güvenlik, istikrar, barış ve refah fırsatı, sadece Ermenistan için değil aynı zamanda bir bütün olarak bölge için de gereken şeylerdir. Belki Ermenistan’ın liderleri Türkiye’nin Ermenistan’a gönderdiği mesajlara kulak verip barışa yatırım yapmayı seçerlerse, siyasi ve ekonomik getiriler tüm bölge için üst seviyede olacaktır. Türkiye, ABD gibi müttefik ülkeler de dâhil olmak üzere üçüncü ülkelerden, bu yeni anlayışı sağlamaya yardımcı olmasını ya da tarihî bir tartışmayı siyasallaştırma çabalarına karşı dikkatli olmasını istiyor. Net bir şekilde tercihimiz ilk alternatiftir. Çünkü ancak o zaman General Harbord’ın 1919’da rapor ettiği, tarih boyunca dayanışma ve bir arada yaşama imkânı bir kez daha ortaya çıkabilir. Ancak o zaman Harbord’ın görevi gerçekten bitmiş olur.”   KAYNAK:iHA