Yani AYM diyor ki: “Sadakat da dahil aile hukukundan doğan tüm sorumluluk ve yükümlülükler evlilik birliği içindeki eşler arasındadır. Üçüncü şahıslar sorumlu tutulamaz.”
Hukukçular ile konuştum. Kararın hukuki ve bir o kadar da toplumsal açıdan yankılarını sordum.
AYM VE YARGITAY PARALEL VE TUTARLI KARAR VERMİŞLERDİR
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Ana Bilim Dalından Dr. Volkan Aslan, aslında davanın yeni olmadığı, farklı mahkemelerin farklı kararlar vermesi üzerine Yargıtay’a taşındığını hatırlatıyor ve diyor ki:
“Yargıtay da bu davayı reddetmişti. Bu sebeple aldatılan kişi, ‘aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği’ gerekçesiyle AYM’ye gitti. Peki Yargıtay ne karar vermişti? Yargıtay 2018 yılında verdiği karar ile Medeni Kanun’da da yer alan sadakat yükümlülüğünün eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri bir hak olduğu ve söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmesini de ancak birbirlerinden talep edebileceklerini ve bu sebeple eşlerden biriyle evli olduğunu bilerek beraberlik yaşayan üçüncü kişiden, sırf bu ilişkisi sebebiyle, tazminat talebinde bulunulamayacağına hükmetti. Üçüncü kişininse ancak hukuka aykırı diğer davranışları; mesela resmi eşin konut dokunulmazlığını ihlal etmesi, özel hayatına saldırı, giz alanına girilmesi, özel bilgilerinin ifşası, söz ve davranışlarla onur ve saygınlığının zedelenmesi gibi sebeplerle tazminatla yükümlü olabileceği belirlenmişti.”
AHLAKİ KONULAR HUKUKUN KONUSU DEĞİL
“Anayasa Mahkemesi verdiği son karar ile Yargıtay ve diğer derece mahkemelerinin vermiş olduğu kararlarda sorun görmedi ve aldatılan eşin ‘aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediği’ne hükmetti. Yani AYM ve Yargıtay paralel kararlar vermişlerdir. Elbette durumun toplumda, ahlaki açıdan başka yaptırımları olabilir ama bu, hukukun konusu değildir.”
ETİK VE İNSANİ DEĞERLERE AYKIRI OLSA DA HUKUK AYRIDIR
Aldatılan eşin, eşiyle beraber olan kişiden manevi tazminat talep edip edemeyeceği konusunun uzun yıllardır gündemi meşgul ettiğine değinen Avukat Ayşegül Mermer, “Her ne kadar bu konuda farklı görüşler olsa da Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararı ile sorun çözülmüş ve aldatılan eşin, üçüncü kişiden manevi tazminat isteyemeyeceği kabul edilmiştir. AYM’den de benzer karar çıkmıştır. Hazır bu konuya değinmişken önemli bir hususa da dikkat çekmek isterim ki ‘aldatan’ eş hep erkek üçüncü kişi ise hep kadınmış gibi düşünülmekte ve cinsiyetçi bir yaklaşım sergilenmekte. Oysa bu davadan da biliyoruz ki erkekler de üçüncü kişi olabiliyor” diyor. (Hatırlatma: Yargıtay ve AYM’nin karara bağladığı dava 2001’de evlenen Ömer S. tarafından eski karısının beraber olduğu kişiye karşı açılmıştı.)
TOPLUMSAL DEĞERLERE KIYMET VEREN BİRİYİM
Türk Medeni Kanunu 185/3 maddesi kapsamında sadakat yükümlülüğünün evli kişiler için olduğuna vurgu yapan Mermer, şöyle devam ediyor: “Bu yükümlülük sadece evlilik birliğinin tarafı olan eşlere tanındığı için üçüncü kişiye yöneltilecek tazminat talebi haksız olacaktır. Ayrıca üçüncü kişinin istediği kişi ile kişisel ilişki kurma özgürlüğü Anayasa ve ölçülülük ilkesi ötesinde sınırlandırılamaz ve eylemi suç oluşturmadığı sürece de istediğiyle kişiyle ilişki kurma hakkı Anayasa tarafından koruma altında. Ancak pek tabii böylesi bir ilişkiden doğabilecek etik ve insani değerler ile sorumluluklar vardır ve ayrıdır- ki parantez açayım bence burası çok önemli, zira bu değerlere kıymet veren biriyim- ancak yine de ahlaki bakış açıları hukukun konusu değildir.”
ORTADA ‘HAKSIZ FİİL’ YOK
Cevabı şu: “İşte Yargıtay da AYM’de aynı şeyi söylüyor: ‘Durumdan sevgili değil aldatan eşin kendisi sorumlu. Evli kişiler arasında yasa ile de koruma altına alınan sorumluluk ve yükümlülükler üçüncü kişiye mal edilemez.’ Dolayısı ile üçüncü kişinin yani sevgilinin aldatılan eşe karşı manevi tazminat sorumluluğu yoktur. Doğru bir karardır. Destekliyorum. Çünkü sadakat resmi olarak eşler arasındadır. Ahlaken farklı düşünceler olabilir ama hukuken ‘ama o da bu ilişkinin bir tarafı’ diyerek üçüncü kişi tazminat yükümlülüğü içine sokulamaz. Bazı hukukçular bu durumu borçlar kanununa göre ‘haksız fiil’ olarak nitelendirse ve üçüncü kişinin de manevi tazminat ödemesi gerektiğini söylese de borçlar kanunu daha ziyade alacaklı- borçlu ilişkisinin olduğu kurum- durumları incelemektedir. Oysa burada bir alacak- verecek ilişkisi yok. Kaldı ki bize karşı yapılan vicdan dışı, bizi inciten her davranış hukuk nezdinde bir ceza ya da bir tazminat ile sonuçlandırılmak zorunda da değil. Eğer böyle olsaydı yani kırıldığımız, incindiğimiz her olay ya da davranışı hukuk önünde ceza/ manevi tazminata kadar götürsek, ülkede birbiri ile davalık olmayan kimse kalmazdı herhalde.”